Uzak bir diyarda iki kardeş yaşıyormuş. Birinin ismi Sütü diğerinin ismi Tusan’mış.
Sütü varlıklı ve zengin, fakat Tusan fakir ve bahtsız biriymiş. Tusan’ın her on iki günde bir tarla
sulama nöbeti varmış.
Gecelerin birinde Tusan yorgun ve umutsuzca tarlasını sulamaya gitmiş. Tarlayı sularken kendi
kendine talihsizliğinden ve kara bahtından şikâyet ediyormuş. Gece iyice çöktüğünde, bir gölgenin
hareket ettiğini görmüş. Dikkatlice bakınca bir de ne görsün? Gördüğü gölge, karanlıktan faydalanarak suyu Sütü’nün tarlasına geçirip onun tarlasını suluyor.
Tusan çok korkmuş. Gölgeyi daha önce duyduğu gibi cin zannedip yüksek sesle ‘’ hey! Kimsin
sen? ne utanmaz adamsın! Suyu benim tarlamdan Sütü’nün tarlasına geçiriyorsun? ‘’ diye bağırmış
ama cevap alamamış.
Biraz yaklaşmış ve bakmış ki gölge bir insana benziyor…
Abisi olduğunu düşünmüş tekrardan ‘’ sen kimsin ki benim suyumu çalıyorsun ve Sütü’nün tarlasını suluyorsun? ‘’ diye sormuş.
Gölge: “ben senin abinin bahtıyım, abinin bahtı uyanık ve çalışıyor . Bahtsız! sen de git ve bahtını
uyandır.” demiş.
Tusan sormuş: Sen Sütü’nün bahtı mısın? O bu saatte rahat sıcacık yatağında uyurken sen onun
için çalışıyorsun.
Gölge: Evet! Ben abinin bahtıyım. Sen de git bahtını uyandır ve kendin rahat yaşamaya bak.
Tusan: Bahtımı nasıl uyandırabilirim ki? Hadi çabuk söyle ki gideyim demiş.
Gölge: Eğer bahtını uyandırmak istiyorsan Kaf dağının arkasına gideceksin. Orada içi karanlık
ve kapkara bir kuyu var. Kuyunun içine bakarak ‘’ Ben Tusan’ım! Aksakallı Bilge sesimi duyuyor musun? Ben bahtımı uyandırmaya geldim‘’ diye seslen. Sonra cevabını alırsın. İsterse bahtını açar ve
o andan itibaren rahat yaşarsın.
Tusan bunları duyar duymaz tarlasını sulamayı yarıda kesip eve gitmiş. Sabah erkenden Kaf
Dağına doğru yol almış.
Gitmiş gitmiş… Ta ki kuytu bir yolda bir kurda rastlamış.
Kurt sormuş: nereye gidiyorsun?
Tusan cevap vermiş: Kaf Dağının arkasına, bahtımı açmaya gidiyorum.
Kurt sevinmiş ve şöyle demiş: “Madem şimdi Kaf dağının arkasına gidiyorsun benim de bir sorunum var onun da aksakal bilgeden sorarsın.”
Tusan: “Senin ne sorunun olabilir ki sen ormanın sultanısın ve sana hiç bir şey etki etmez.”
Kurt: Sen bilmiyorsun… Her bir canlının bir kalbi ve o kalbin içinde bir derdi vardır. Sana hayırlı
yolculuklar diliyorum. Bahtın açıldıktan sonra beni de unutma. Benim sorunum şu ki acıkınca başım
çok fena ağrıyor. Bunun ilacı nedir, Aksakallıya sorarsın.
Tusan kurdun isteğini kabul etmiş ve yoluna devam etmiş.
Dağları, çölleri ve köprüleri geçmiş. Yorgunluk onun hedefi karşısında aciz kalmış. Yavaş yavaş
ama hiç durmaksızın yoluna devam ederken bir binaya rastlamış. Oradaki çeşmeden biraz su içmiş,
elini yüzünü yıkayıp meşe ağacının altına uykuya dalmış.
Yaşlı bir adam yaklaşıp selam vermiş ‘’çok yorgunsun, nerden geliyorsun bu unutulmuş diyara?‘’
Tusan toparlanıp cevap vermiş: Sağ ol Babacım. Hiç sorma… Ben uzak bir yerden geliyorum.
Bahtsız ve talihsiz bir adamım. Öylesine yola çıktım gidiyorum. Bilmiyorum bir yere varır mıyım varamaz mıyım?
Yaşlı adam Tusan’ın dediklerini duyunca şaşırmış ve şöyle demiş: “Hayır, tasalanma. Ben sana
inanmıyorum. Kesin bir hedefin ve amacın var ki yola çıktın.Ya akrabalarına ve tanıdıklarına gidiyorsun ve ya da iş güç için gidiyorsun. Öylesine kimse bu kadar tehlikeli yola çıkmaz. Sebebini söylemezsen bu yolu kapatırım ve buradan sonra devam edemezsin ’’
Tusan çaresiz kalmış ve ona gerçeği şöyle anlatmış: ’’evet doğru diyorsun Babacım. Kimse hedefsiz maksatsız evinden çıkıp dağlara ve çöllere gitmez. Sen beni bırakmadın şimdi sana gerçeği
söylemek zorundayım. Ben Kaf dağının arkasına gideceğim, çünkü bahtımı uyandırmak istiyorum.’’
Yaşlı adam sevinmiş ve gülmüş: ‘’ Ya! Demek öyle. Mademki bahtını uyandırmaya gidiyorsun, çok
zor ve büyük bir iş yapıyorsun. Dualarım seninledir. Şimdi madem gidiyorsun, benim bir sorunum var.
Her şeyi iyi bilen siyah kuyunun Aksakallı Bilgesinden sor. ‘’
Tusan gülerek sormuş ‘’senin de mi sorunun var? Senin ne sorunun olabilir ki yalnız bir adamsın
çoluk çocuğun yok. Tarlan, bağın ve evin var. Bu kadar rahatlıkta yaşıyorsun, yine de sorunum var
diyorsun. Söyle sorunun nedir?’’
Yaşlı adam :’’ hey oğlum! babam hep derdi ki: “dünya da dertsiz insan yoktur ,olsa da o insan
değildir…” şimdi diyorsun ki sorunun ne? Bağım ve bahçem var diye mutlu biri mi sandın beni?
Şuradaki bağımı görüyor musun? Bak yarısındaki ağaçların yaprakları sapsarı ve diğer yarısı ise
yemyeşil. İşte bu benim sorunum. Bağımın yarısı ürün verir ama diğer yarısından ise fayda yok. Her
yolu denedim. Suluyorum her gün, aksatmadan. Ama iğne ucu kadar fayda etmedi.
Kuyunun kenarında oturmuş ve şöyle seslenmiş: Hey Aksakallı Bilge! Benim ismim Tusan. Kendi
bahtımı uyandırmaya geldim. Sesimi duyuyor musun ?’’
Kuyunun içine doğru eğilip bakmış. Kuyunun içinde yaşlı bilgeyle birlikte büyücü bir kadın varmış.
Tusan’ın sesini işitip onunla konuşmaya başlamış ve onun sorularını birer birer cevaplamış.
Tusan kadının nurlu yüzünü görünce içi titremiş, ama yine de sorularını sormaya devam etmiş.
Kaf Dağı’nın arkasındaki kuyudaki kadından yardım istemiş. Büyücü kadın onun tüm sorularını
cevaplamış. Bahtını da açmış ve ona birkaç gün o güzel diyarda gezmesi ve dinlenmesi için izin
vermiş. Bahtı açılan Tusan artık çok mutluymuş ve mutluluktan içi içine sığmıyormuş. İyice gezip,
dinlendikten sonra oradan ayrılmış ve evinin yolunu tutmuş.
Bundan sonra bahtı açıktı abisinin ve akrabasının karşısında rahatça gezebilirmiş.
Gitmiş, gitmiş ve nihayet sorunu olan padişahın şehrine gelmiş. Kapıdaki askerlerden kendisini
padişahın huzuruna götürmesini istemiş. Saraya girince padişah onu çok iyi ağırlamış ve ondan
sorununun çözümünü anlatmasını istemiş. Tusan, padişahtan başka herkesin salonu terk etmesini
istemiş ve bu sırrı tek başına padişaha anlatmak istemiş. Padişah da herkesin çıkmasını emretmiş.
Herkes çıktıktan sonra Tusan padişaha şöyle söylemiş: “Senin askerlerinin başarısızlığının nedeni senin bir kadın olman ve erkek kılığına girip bu ülkeyi yönetmendir. Sen de bir erkeğin savaşta
sahip olması gereken yetenekler yok. Senin etrafına topladığın pehlivanlar, vezirler ve askerler de
pek bir şey bilmiyorlar ve sen de onlara bir şey öğretemiyorsun. Eğer halkın bundan haberi olursa ve
senin bir kadın olduğunu anlarlarsa senden yüz çevirirler ve sende tahtını ve gücünü kaybedersin.
Çünkü bu halk bir kadın tarafından yönetilmek istemez. Bu işin tek çıkar yolu senin evlenmendir.
Eğer biriyle evlenirsen o kral olur ve sen de kraliçe olursun.”
Padişah bunları duyunca çok üzülmüş ve ona “bu sırdan sadece senin ve benim haberdar olduğumuza göre gel benimle evlen. Sen kral ol ve ben kraliçe… Böylece hem tahtımız bize kalır hem de
halk rahat yaşamış olur. Askerlerim de artık savaşta yenilmezler” demiş.
Tusan şöyle cevap vermiş: ”Hayır padişahım! Ben bahtımı uyandırdım, artık hiçbir sorunum yok.
Sen kendine başka birini bul. Ben evime gideceğim ve bahtımdan faydalanacağım.”
Padişahın çok ısrar etmesine rağmen Tusan yine de şehri terk etmiş ve yoluna devam etmiş. Yolun bir kısmını geçtikten sonra yaşlı adamın yaşadığı eve gelmiş. Tusan yaşlı adama selam vermiş.
Yaşlı adam da sevinçle onu ağırlamış. İkisi de çaylarını içtikten sonra Tusan rahat bir nefes almış.
Yaşlı adam ona sormuş: “Güzel oğlum! Nasıl oldu, bahtını uyandırabildin mi? Benim bağımın sorunu
hakkında da konuşabildin mi? ‘’
Tusan, “Evet! Bahtımı uyandırdım ve evime gidip bahtımı kullanacağım. Artık benim de bahtım
uyandı. Benim için çalışacak ve artık Sütü bana hava atamayacak. Artık her şey yoluna girecek. Senin sorununa gelince… Bağının verimsiz ve yaprakların da sararmış olmasının sebebi bağın altında
büyük bir hazinenin gömülü olmasıdır. Onu çıkarırsan bağının hepsi yemyeşil olacak ve oradan
çıkacak olan hazine hayatının sonuna kadar sana yetecek.”
Yaşlı adam çok sevinmiş ve babasının vaktiyle ‘’bir gün gelecek ki bağın hepsi yeşil olacak ve
oradan çok büyük bir serveti elde edeceksin” sözlerini hatırlamış.
Yaşlı adam bu işin altından tek başına kalkamayacağını bildiğinden, Tusan’a şöyle demiş: “Allah
senden razı olsun oğlum. Ne güzel olurdu sen bana yardım etsen de bu hazineyi beraber çıkartsak.
Çıkacak olan hazineyi ikiye bölelim. Yarısı senin ve diğer yarısı da benim olsun.” Tusan gülerek
cevap vermiş: “sen ne diyorsun Babacığım? Hazineyi ne yapacağım ben! Benim bahtım artık açık.
Neden bahtımdan faydalanmayayım ve gelip seninle toprağı işleyeyim? Sana kalsın toprağın ve
hazinen. Ben çok şükür bahtımı uyandırdım. Evime gideceğim ve tarlamı Sütü’den geri alacağım.
Senin bu hazinenin yüz katı benim tarlamda var.”
Yaşlı adam ne kadar ısrar edip yalvarsa da Tusan ikna olmamı ve yoluna evine doğru yoluna
devam etmiş. Kendi diyarına yaklaşınca kurda rastlamış. Kurt, Tusan’ı görünce çok sevinmiş onu
yaklaşıp sormuş: “Yolculuğun nasıl geçti? Hadi anlat neler oldu?” Tusan başından sonuna kadar her
şeyi, padişahı, yaşlı adamı ve sorununun çözümünü anlatmış. Kurdun baş ağrısının iyileşmesi için
şöyle demiş: “sendeki baş ağrısının iyileşmesi için akılsız bir adamın beynini yemen gerekiyor. Ateşi
suyla söndürmek gibi hemen göz açıp kapayıncaya kadar iyileşirsin.
Kurt biraz düşünmüş ve şöyle demiş: “Çok hızlı buldum ben ilacımı. Senden daha akılsız bir
adam var mıdır ki? Sen krallık tahtını bıraktın, hazineyi yerinde bıraktın ve geldin diyorsun ki ben
evime gideceğim, bahtımı uyandırdım artık. Bahtsız! Sen krallıktan daha yüksek bir makamı nerde
bulacaksın? Hazineyi bıraktın ve gittin. Nereye kadar gideceksin? Evine mi? Orada bir şey bulabileceğini mi düşünüyorsun? Sen rahatına bakacaksın da bahtın mı çalışacak? Senin bahtın çoktan
uyanmış da aklın hala uyanmamış”
Tusan bakmış ki başka çaresi yok. Kendisini kurtarmak için kaçmaya çalışmış ama nafile… Kurt
onun kaçmasına fırsat vermeden daha ilk hamlesinde yakalamış.
Leave a Reply