Bir zamanlar, tilki ile leylek, birbirlerini sıra ile ziyaret gidiyor,
pek iyi geçinen iki arkadaş manzarası taşıyorlardı. Sıranın yine
Türkiye geldiği bir seferinde, sırf şaka yapmak niyetiyle Tilki, ikram
olarak, sarı renkli, düz bir tabağa koyduğu çorbayı ortaya getirdi.
Kendisi tabağının içindekini kolayca içebildiği halde, Leylek geldiği
kadar aç sadece uzun gagasının ta ucunu ıslatmış olarak sofradan
ayrıldı.
Tilki:
“Çok üzüldüm,” diye konuştu. “Çorba, galiba seveceğin gibi
olmamış…” Leylek, hemen cevap verdi.
“Özür dilemene hiç lüzum yok, dostum! Dilerim ki, bu ziyaretimi, pek yakın bir gelecekte iade eder, gelip sen de, benimle
bir yemek yersin.”
Beraberce, aralarında bir gün kararlaştırıldı ve –Tilki ile Leylek
o gün sofraya oturduklarında, Leylek, yemek olarak, sadece boynu uzun ve dar bir sürahiyi ortaya getirdi. Leylek, uzun gagasını,
sürahinin içine sokup, kemali afiyetle karnını doyururken,
Tilki de,
ancak, sürahinin dışını yalayabiliyordu. Leylek, kabın içindekini bir
güzel yiyip, karnını doyurduktan sonra Tilkiye döndü ve:
“Bu yemek için af dilemiyorum” dedi.
“Kötü bir hareket karşılığını hakeder.”